10 Ocak 2015 Cumartesi

DERİ ÜRETİCLERİNİN ÖTV SORUNU ve BİR ÖNERİ:




Uşak İli sadece Türkiye değil Dünyada da önemli bir deri üretim merkezlerindendir. Geçmiş yirmi yıllık bir süreçte gerek ulusal ve uluslararası ekonomik krizler gerekse de mamul deri üretiminde emek-yoğun üretim şeklinden sermaye yoğun üretim şekline dönüşümün gerçekleşmesi sonucu 600’ ün üzerinde ki  (büyük çoğunluğu atölye tarzında ki) üretim tesisi sayısı 100 civarına gerilemiştir.

Bugün Uşakta ki deri üretimin tamamı (UKOSB ) Uşak Deri (Karma) Organize Sanayi Bölgesi gerçekleşmekte olup, Ekonomik verileri aşağıda ki gibidir.

UKOSB deki Tabakhane Sayısı
111 Adet
UKOSB deki Faal Tabakhane Sayısı   
101 Adet
Tabakhanede Çalışan İşçi Sayısı
1.800 kişi
İşlenen Deri Miktarı                            
1.700.000 Adet/ay
Yaratılan Katma Değer                        
25.500.000 $/ay
 

Deri üreticilerinin önemli sorunlarından biride üretim sürecinde kullanılan deri müstahzarlarının  (34.03.11.000000 ve 34.03.91.000000 GTİP) üzerinden kg başına 1,30007 –TL tutarında ÖTV alınmasıdır.

Madeni yağın Akaryakıt olarak kullanılmasını önlemek adına genel olarak GTİP kodu açılımında yağ ibaresi bulunan tüm ürünlere ÖTV uygulanmaktadır. Oysa ki 34.03.11.000000 ve 34.03.91.000000 GTİP kodunun açılımı Dokumaya elverişli maddelerin, deri ve köselenin, post ve kürklerin veya diğer maddelerin işlenmesine mahsus müstahzarlar olarak geçmektedir. 

 Bahse konu yağların ithalat fiyatları motorin fiyatlarının üzerindedir. Şöyle ki bu ürünlerin farklı cins ve markalarda ki fiyatları değişmekle birlikte yerli üreticisi olamayan bu ürünlerin ithal fiyatı 1,5 Euro ile 9 Euro arasında değişmektedir. Birde bu fiyatlara Kg başına alınan 1,30007 kuruş ÖTV ile ithalde ÖTV dahil tutar üzerinden alınan KDV düşünüldüğünde( (1,5 Euro* 2,70 –TL + 1,30007) *1,18=)6,31-TL olmaktadır. Cins ve markaya göre özgül ağırlığı değişmekle birlikte en hafif yoğunluğa sahip deri yağında bile özgül ağırlığın 2 nin üstünde oldu düşünülürse 1 lt deri yağı en az 2 kg’ a tekabül etmekte bu ise en ucuz maliyetli deri yağının 1 lt sini maliyetinin  (6,31* 2 =) 12,62 –TL olması anlamına gelmektedir.

Bu na göre motorinin lt fiyatının 4-TL nin altında olduğu bir ortamda hiç kimsenin 12,62-TL maliyetli deri yağını akaryakıt olarak kullanmayacağı ortadadır.

Bu sebeple ÖTV uygulanmasının geçerliliği bulunmamaktadır.

 Söz konusu ÖTV’ nin deri üreticisi üzerinde ki, ek maliyeti aşağıda ki gibi hesaplanabilir.

Bir parti üretimde ortalama 850 ila 1.000 adet deri kullanılmaktadır. Bir parti olarak üretime verilen derilerde kullanılan hayvanların yetiştiği bölgelere ve ülkelere göre farklılıklar göstermekle birlikte müşterinin talebi ile orantılı olarak bir parti ham deri üretimi için ortalama 230-450 kg yağ kullanımı söz konusudur. Yani 1 adet deri için 0,23 kğ ila 0,53 kg yağ kullanılabilir. Bu da deri üreticisi için bir adet ham deri için (0,23*1,3007 –TL=) 0,30-TL ile (0,53*1,3007-TL=)0,69-TL ek maliyet getirmektedir.

Önemli bir ihracat kalemimiz olan ve döviz girdisi sağlayan deri sektörünün uluslararası arenadaki rakiplerinin Çin Pakistan Bangladeş ve Hindistan gibi ucuz işgücüne dayalı ülkeler olduğu düşünüldüğünde 34.03.11.000000 ve 34.03.91.000000 GTİP nolu müstahzarlara ÖTV uygulanmak suretiyle devlet eliyle ek girdi maliyeti oluşturularak Deri üreticileri ve ihracatçıların uluslararası rekabet gücü azaltılmaktadır.

 

Önerimiz:

Yakıt amaçlı kullanılan müstahzarlar ile 34.03.11.000000 ve 34.03.91.000000 GTİP nolu müstahzarların birbirinden ayrı olarak değerlendirilmesi ve  ÖTV’nin 34.03.11.000000 ve 34.03.91.000000 GTİP kodlu müstahzarlar dan kaldırılması deri sektöründe girdi maliyetlerinin düşürülerek tekstil sektörünün bir alt dalı olan deri sektörün deki sıkıntının giderilmesi gerekmektedir.

 

9 Ocak 2015 Cuma

GELİR VERGİSİNDE GELİRİ ELDE ETME

193 sayılı GVK’da genel olarak vergiyi doğuran olay gelirin elde edilmesidir. Bu aşamada en önemli husus­lardan biri vergiyi doğuran olayın ne zaman ger­çekleşeceğidir. Daha sonraki aşama gelirin hangi döneme ait olduğuduır. Bu tespitlerin kavram­sal karşılıkları elde etme ve dönemsellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Elde etme ile ilgili olarak dört ayrı aşamadan bahsedilmektedir:

Tahakkuk: Tahakkuk gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşmesidir.
Hukuki Tasarruf: Gelirin sahibi tarafından talep edilebilir hale gelmesidir.
Ekonomik Tasarruf: Ödemeyi yapacak olan tarafından gelirin sahibinin emrine amade kılın­masıdır.
Fiili Tasarruf: Gelirin nakit veya ayın şeklinde maddi bir kıymet veya gayri maddi bir servet unsuru olarak, sahibinin mal varlığına dahil ol­masını ifade eder.
         
 Gelir Vergisi uygulamasında elde etme her ka­zanç ve irat unsuru için ayrı belirlenmiştir. Ticari kazançta elde etme tahakkuk esasına bağlanmış­tır.
Vergi kanunlarında tahakkuk esasının tanımı yapılmamıştır. Birçok eserde yer alan ve genel kabul görmüş tanımlama şekli ile tahakkuk, ge­lirin mahiyet ve tutar itibari ile kesinleşmesidir.
          GVK’nun 39’uncu maddesinde kanun koyucu; “İşletme hesabı esasına göre ticari kazanç, bir hesap dönemi içinde elde edilen hasılat ile gider­ler arasındaki müspet farktır” düzenlemesini yaptıktan sonra takip eden fıkrada,“Elde edilen hasılat, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları; giderler ise, tediye olunan ve borçla­nılan meblağları ifade eder” açıklamasına yer vermiştir. Gelir Vergisi Kanununda bunun dışında tahakkuk  esasına ilişkin başka herhangi bir dü­zenleme yoktur.
              Bu durumda ticari kazançta geliri doğuran mua­melelerin eksiksiz olarak tekemmül etmiş olması; gelirin elde edilmiş olması için yeterlidir. Ancak tahakkuk esasında vergilenen gelirin, ileri ki saf­hada geliri doğuran muamelenin karşı tarafının durum ve ifadesine bağlı olarak sahibinin tasar­rufuna girmemesi mümkündür.
Bu husus göz önünde tutularak tahakkuk ettiği dönemde vergilenen gelirin karşı tarafın durumu­na bağlı olarak sahibinin tasarrufuna girmesinin kısıtlanması halinde, şüpheli veya değersiz alacak olarak zarara intikal ettirilmesi vergi hukukunda kabul edilmiştir.

İŞ AKDİ DEVAM EDEN İŞÇİNİN KULLANILMAYAN YILLIK İZİNLERİNİN ÖDENMESİ


1982 tarihli anayasanın 50. maddesiyle çalışanlara tanınan dinlenme hakkı, 4875 sayılı iş kanununun 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59 ve 60. maddeleriyle düzenlenmiştir. İşçiye anayasal olarak tanınan dinlenme hakkı, iş kanununda yılık ücretli izin olarak düzenlenmiştir. 

İş kanununun söz konusu maddelerinde yıllık ücretli iznin nasıl, ne zaman, hangi şartlarda hak edileceği ve kullanılacağına ilişkin yeterli açıklamalar bulunmaktadır. Ancak kanunda bu hakkın kullanılmamasına yönelik olarak iş akdinin feshi haricinde bir durumdan bahsedilmemiştir. İşçiye anayasal olarak tanınan yıllık ücretli izin hakkıyla işçinin iş ortamından uzaklaştırılarak kendine vakit ayırması, beden, zihin ve ruh sağlığının korunması hedeflenmektedir. Zira iş kanununda yıllık ücretli iznin uygulanmasını düzenleyen hükmünde, yıllık iznin en fazla üçe bölünebileceği ve bir bölümün 10 günden az olamayacağı belirtilmiştir. Aynı zamanda kanunun, işçi ücretli yıllık izindeyken başka bir işte çalışmasını yasaklaması da bu hakkın, tamamen işçiye dinlenmesi için tanınan bir hak olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla işverenin yıllık ücretli izni kullandırmaması gibi bir durum söz konusu değilken, işçinin de rızaen bile olsa bu haktan vazgeçmesi mümkün değildir. Bu durumun müstesnası işçinin birikmiş ya da çalıştığı dönemde yıllık ücretli izin kullanma hakkı varken iş akdinin son bulmasıdır. Ancak böyle bir durumda işçiye kullanmadığı izin günleri için ödeme yapılabilecektir. 

Sonuç olarak; 4857 sayılı iş kanunu ve bu kanuna yönelik

·         Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından çıkarılan iki adet yönetmelik,

·         İŞKUR’dan yayımlanan iki adet tebliğ,

·         Kesinleşmiş mahkeme kararları,

·         Yıllık ücretli izin hakkı tanınmasındaki asıl amaçlar

dikkate alındığında iş akdi devam eden bir işçiye kullanmadığı yıllık ücretli izinleri için ödeme yapılmasının doğru bir uygulama olmadığı görülmektedir.

8 Ocak 2015 Perşembe

Belirli bir tutarı aşmayan alet edevat ve demirbaşların Amortismanında Özellik Arz Eden Hususlar


Vergi Usul Kanunu’nun 315 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında işletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkullerle 269'uncu madde gereğince gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin, alet, edavat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerinin birinci kısımdaki esaslara göre tespit edilen değerinin bu Kanun hükümlerine göre yok edilmesi amortisman konusunu oluşturduğu, 315 inci maddesinde de mükelleflerin amortismana tâbi iktisadî kıymetlerini Maliye Bakanlığının tespit ve ilân edeceği oranlar üzerinden itfa ederler. İlân edilecek oranların tespitinde iktisadî kıymetlerin faydalı ömürleri dikkate alacakları hüküm altına alınmıştır. Konu ile ilgili olarak Maliye bakanlığı 333 seri nolu VUK tebliğinde amortisman nispet süre ve oranlarını ayrıntılı olarak belirlemiştir.
Vergi Usul Kanunu'nun 313. maddesine göre mükellefler; değeri (2015 yılı için) 880,00-TL yi  aşmayan peştamallıklar ile işletmede kullanılan ve değeri 880,00-TL’ yi aşmayan alet, edevat, mefru­şat ve demirbaşları amortismana tabi tutmadan doğrudan doğruya gider yazma imkânı sağlan­mıştır. Ancak, iktisadi ve teknik balomdan bütün­lük arz edenler de bu had topluca dikkate alınır Değeri, bu şekilde tespit edilen tutarın altında kalan alet edevat mefruşat ve demirbaşlar ile peştamallıklar doğrudan doğruya gider yazılabi­leceği gibi, amortisman yoluyla da itfa edilebilir. Ancak bu konuda aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir.
Amortisman yoluyla itfa ya da doğrudan gider yazma konusundaki seçimlik hakkın, iktisadi kıymetlerin iktisap edildiği ve aktife alındığı yılda kullanılması gerekmektedir.
 İktisadi kıymetlerin iktisap edildiği dönemde tercih amortisman yoluyla itfa edilmesi, şeklinde kullanılmışsa sonradan bu tercihten vazgeçip itfa edilme­yen kısmın izleyen yıllarda tamamen gider ya­zılması mümkün değildir. Amortisman ayrılmışsa bunda itfa süresince devam edilecektir. İktisap edildiği yılda gider yazılmayan iktisadi kıymetler için amortisman yoluyla itfa seçeneği­nin tercih edildiğinin kabulü gerekmektedir. Yani Bu durumda birinci yılın amortismanı ayrılmış kabul edilip bakiye tutar kalan süre içerisinde itfa edilecektir.
Seçimlik hak kullanılırken yukarıda belirtilen hususlarda dikkat edilmesi önem arz etmektedir.

YÖNETİM KURULU ÜYESİNİN GENEL KURULDA LEHTE VE/VEYA ALEHTE OY KULLANMA DURUMU


Son yıllarda gerek küçük sermayedarların bir araya gelme çabaları, gerekse de sermaye piyasası araçlarının kullanımının ve buna bağlı olarak ta etkinliğinin artması neticesinde çok ortaklı şirketlerin oluşumu hızlanmaktadır.  

Çok ortaklı şirketlerin artması ile birlikte yönetim ve yönetim sürecinde ki kararların alınması ve bu kararların  ibrası önem arz etmektedir. Buna göre; 

Her pay, en az bir oy hakkı verir.(oydan yoksun payların ihracı bunun istisnasıdır.) Bir payın sahibine birden fazla oy hakkı vermesi şirket anasözleşmesinde açıkça hüküm bulunmasına bağlıdır. 

Şayet şirket anasözleşmesi ile aynı nominal değerli paylardan bazılarına birden fazla oy hakkı vermek veya farklı nominal değerli paylara eşit oy hakkı vermek suretiyle bazı paylara oyda imtiyaz verilmiş ise anasözleşme değişikliğinde imtiyazlı oy kullanılamaz. 

Farklı nominal değerli payların sahipleri ana sözleşme değişikliklerinde sermayedeki payları oranında oy kullanırlar. Genel kurulda kullanılacak oy miktarları toplantıdan önce yönetim kurulunca tespit edilerek ilân edilir. 

Pay sahiplerinin hiçbiri kendisi veya eşi (ve altsoy - üstsoy ) ile şirket arasındaki şahsi bir işe veya davaya dair olan genel kurul görüşmelerinde oy kullanamazlar. 

Yönetim kurulu üyeleri genel kurulda gerek topluca gerekse tek tek yapılacak ibra oylamasında sahip oldukları paylardan doğan oy haklarını kullanamazlar. Ancak yönetim kurulu üyesi olmayan pay sahiplerinin kendilerine verecekleri vekaletten doğacak oy haklarını kullanabilirler.

Şirket işlerinin görülmesine herhangi bir şekilde iştirak etmiş olan pay sahipleri yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ait kararlarda oy kullanamazlar. Pay sahibi şirket denetçilerinin ise yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ait kararlarda oy kullanma hakları vardır.

Şirket genel kurullarında ki özellikle de ibra süreçlerinde yukarıda ki hususlar da itina gösterilmesi gerek yönetim kurulu kararlarının gerekse de genel kurul ibra kararlarının yargıya gitmesini önleyeceğini düşünmekteyim.

 

7 Ocak 2015 Çarşamba

Bir Öneri; Tekstil Teleflerinin Hurda Kapsamına Alınarak KDV ve Stopaj İndiriminden Faydalanmasının Sağlanması


Tekstil Teleflerinin Hurda Kapsamına Alınarak KDV ve Stopaj İndiriminden Faydalanmasının Sağlanmasının Gerekliliği;

 

Üzerinde uzlaşmaya varılan geri dönüşüm tanımlarından birisi de, "doğal kaynakların en verimli şekilde kullanılmasını sağlayacak, gelecek kuşaklara potansiyel kaynakların mümkün olabilen en fazla miktarını bırakabilecek en önemli atık yönetim biçimi olduğudur.

 

Uşak İli; tekstil, pet, kauçuk ve deri sektörlerinde; geri dönüşüm ürünlerinden üretim yapmakta ve ülke ekonomisine çok ciddi kazanımlar sağlamaktadır. Bu sebeple de Geri Dönüşümün Başkenti olarak anılmaktadır. Uşak ilinde tekstil, pet, kauçuk ve deri sektörü gibi Geri dönüşüm sektöründe tahminen 15.000 kişiden fazla istihdam sağlamaktadır. Yine tahmini rakamlara göre Uşak ilinde yılda 500.000 ton/yıl endüstriyel atık geri kazanılmakta bunun 260.000 Ton/yıl tekstil teleflerinin geri dönüşümü olmaktadır.

 

Kalkınma çabasında olan ve ekonomik zorluklarla karşı karşıya bulunan ülkemizin de, tabii kaynaklarından uzun vadede ve maksimum bir şekilde faydalanabilmesi için atık israfına son verilmesi, ekonomik değeri olan maddeleri geri kazanma ve tekrar kullanma yöntemlerini araştırmamız gerekmektedir

 

Türkiye’de uygun mevsim koşullarının olduğu yıllarda bile 885.000 ton pamuk üretimi gerçekleşmektedir. Pamuk üretiminde devletin doğrudan gelir desteği yüz ölçüm ve rekolteye bağlı olmakla birlikte tahminen yıllık 1.350.000.000 TL olmaktadır. Geri kazanılan tekstil atıkları, %30’luk pamuk üretimine karşılık gelmektedir. Pamuğa verilen teşvikler, üretim için kullanılan su ve ürünü boyamak için kullanılan kimyasallar düşünüldüğünde geri dönüşümden elde edilen elyafın önemi daha da artmaktadır. Bunun yanında pamuk üretimi ile pamuk tüketimi arasında 2013 yılı rakamları ile 542.000 Ton fark bulunmaktadır. Bu fark ithalat ile çözülmektedir. Tekstil atıklarından elde edilen elyaflar pamuk yerine kullanılmaktadır. Sektöre gerekli destek verilirse ithalatın azaltılması söz konusudur.

 

Doğanın ancak birkaç yüzyılda hatta birkaç binyılda (5000 yıla kadar) tümüyle yok edebildiği atıkların doğaya terk edilmesini önler.

 

Geri dönüşümün başlıca faydaları aşağıda ki gibi sayılabilir.

  • Atıkların bir köşeye atılıp çürümeye terk edilmesi yerine ekonomiye dönüşünü sağlar.
  • Hammadde üretiminde elektrik tasarrufu sağlayarak işletmeleri daha karlı kılar.
  • Belediyelerce işletilen geri dönüşüm tesisleri belediyelere azımsanmayacak miktarda nakit girişi sağlamaktadır.
  • Ambalaj atıklarının yaygın geri dönüşümünde ise firmaların ambalaj giderleri büyük ölçüde düşeceğinden özellikle tüketiciye yansıyan fiyatlarda belli bir düzeye kadar düşüşler görülebilir.
  • Kimi geri dönüşümlü malzemenin hammaddesi Türkiye'de bulunmadığından yurtdışından ithal edilmektedir.
  • Geri dönüşümün belediyeye yapacağı ekonomik katkı özellikle temizlik işlerinin niteliğinde yükselişe neden olur.
  • Geri dönüşümlü atıkların her gün toplanma zorunluluğu olmadığından her gün toplanması gereken atık miktarı azalır, bu atıkların daha düzenli toplanmasını sağlar

Geri dönüşümlü malzemelerin yapıldığı toprak kaynaklı hammaddeler uzaklardan değil, doğrudan üretimin yapıldığı kentlerden toplanacağından hammaddelerin ulaşım giderleri büyük oranda düşer

 

Tüm dünyada geri dönüşümden elde edilen ürünler desteklenmekte ve bu konuda bilinç yaratılmaktadır.

 

 

Ülkemizde de geri dönüşüm sektörü her geçen gün değer kazanmakta, sektör ile ilgili tüm bakanlıklar nezdinde çalışmalar yapılmaktadır.

 

Ancak, 3065 sayılı Kanunun sosyal ve askeri amaçlı istisnalarla diğer istisnalar başlıklı 17. Maddenin 4-g alt bendinde “… ile metal,  plastik, lastik, kauçuk, kâğıt, cam hurda ve atıklarının teslimi KDV’ den istisna edildiği halde Terzihanelerde ve hazır giyim atölyelerinde oluşan kırpıntılar; hurda kapsamında geçmemektedir.

 

Yani; tekstil telefleri  hurda kapsamında olmadığından KDV’den müstesna değildir, %8 KDV uygulanmaktadır.

 

Fiiliyatta tekstil atıkları iki şekilde toplanmaktadır. Terzihanelerde ve hazır giyim atölyelerinde oluşan kırpıntıları toplanması ve çöp toplayıcılarının çöplerden toplandıkları tekstil atıklarını tefrik etmeleri şeklinde toplanmaktadır.

 

Söz konusu atıkları toplayan kişilerin vergi mükellefi olmamaları sebebiyle bu atıkların geri dönüşüme tabi tutulması sürecinde ciddi bir oranda belgesizlik sorunu ortaya çıkarmakta bu da geri dönüşüm sürecinden sonra tekstil sektöründe kayıt dışılığa yol açmaktadır. Özü gereği hurda niteliğinde olan tekstil atıklarının istisna kapsamına alınmaması, bu atıkları toplayıcıların ağırlıklı olarak mükellefiyetinin olmaması tekstil sektöründe kayıt dışılığı arttırmak suretiyle kümülatifte daha büyük vergi kaybına yol açmaktadır.

 

Gerek tekstil sektöründe kayıt dışılığın azaltılması, gerekse de Tüm dünyada geri dönüşümden elde edilen ürünler desteklenmesine uygun olarak ciddi bir katma değer yaratan geri dönüşümün desteklenmesi adına Tekstil teleflerinin de diğer ürünler gibi hurda kapsamına alınması ve KDV’den müstesna olması gerekmektedir.

 

Önerimiz;

Geri dönüşümün başkenti olan  UŞAK şehrinde gerek sanayicinin yükünün hafifletilmesi, gerekse de fiktif hareketlerin ortadan kaldırılması ve aynı zamanda belgesizliğin önüne geçerek toplam vergi hasılatının arttırılması ve bu suretle sanayicinin vergi incelemesine muhatap olmaması için vergi mevzuatında aşağıda ki gibi düzenleme yapılması gerektiğini düşünmekteyim;

Konu ile ilgili olarak 3065 sayılı Kanunun sosyal ve askeri amaçlı istisnalarla diğer istisnalar başlıklı 17. Maddenin 4-g alt bendinde cam ibaresinden sonra tekstil ibaresinin eklenmesi gerekmektedir. 

Gerek Terzihanelerde ve hazır giyim atölyelerinde oluşan kırpıntıların toplanması, gerekse de çöp toplayıcılarının çöplerden toplandıkları tekstil atıklarının ve tefrik edilmek suretiyle; metal, plastik, lastik, kauçuk, kâğıt, cam hurda ve atıklarının yer aldığı hurda kapsamında geçmemektedir. Dolayısıyla tekstil telefleri hurda kapsamında olmadığından KDV’den müstesna değildir, %8 KDV uygulanmaktadır. Tekstil teleflerinin de diğer ürünler gibi hurda kapsamına alınması ve KDV’den müstesna olması gerekmektedir.  

Ayrıca; Gelir Vergisi Kanunu 94/13-b maddesi gereğince tekstil telefleri hurda sayılmadığından teleflerin toplanması esnasında %5 stopaj alınmaktadır. Bu rakamın da diğer hurda mal alımları için % 2 oranına çekilmesi gerekmektedir.

Cezalara Gecikme Zammı Tatbik Edilir mi?


6183 sayılı Kanunun 51. maddesinin üçüncü fıkrasında "Gecikme zammı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı cezalarında bu madde uyarınca belirlenen oranda, mahkemeler tara verilen ve ceza mahiyetinde olan amme alacaklarında ise bu o yarısı ölçüsünde uygulanır. Bunlar dışındaki ceza mahiyetinde olan me alacaklarına gecikme zammı tatbik edilmez." hükmü yer almaktadır. Söz konusu madde hükmü gereğince, mahkemelerce verilen para cezalarına, 6183 sayılı Kanunun 51. maddesinde belirlenen gecikme zammı oranının yarısı oranında gecikme zammı uygulanacaktın ’

        213 sayılı Kanuna göre uygulanan vergi ziyaı cezalarına ise madde de belirtilen oranda gecikme zammı uygulanması gerekmektedir.

         4786 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Kanunun 1.maddesi ile 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 5. maddesine eklenen fıkra ile, Mahkeme, ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir aylık sürenin sona erdiği veya takside bağlanıp, taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi nedeniyle geri kalan miktarının tamamının muaccel olduğu tarihten başlayarak ödenmeyen para cezasına, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51. maddesinde belirlenen gecikme zammı oranının yarısı oranında gecikme zammı uygulanmasına da verecektir. Aynı Kanunun 2. maddesi ile de 6183 sayılı Kanunun maddesinin üçüncü fıkrası "Gecikme zammı, 213 sayılı Vergi U Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı cezalarında bu madde uyarınca belirlenen oranda, mahkemeler tarafından verilen ve ceza mahiyetinde olan amme alacaklarında ise bu oranın yarısı ölçüsünde uygulanır' şeklinde değiştirilmiştir.

           4786 sayılı Kanunla 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kan ile 6183 sayılı Kanunda yapılan söz konusu değişiklikler gereğin anılan Kanunun yürürlüğe girdiği tarih olan 15.01.2003 tarihinden itibaren mahkemelerce verilen kararlarda, para cezasının yanı sıra bu cezaya 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51. maddesinde belirlenen gecikme zammı oranının yarısı oranında gecikme zammı uygulanmasına karar verilmesi halinde, bu cezalara 6183 sayılı Kanunun 51. maddesinde belirlenen gecikme zammı nispetinin yarısı tutarında gecikme zammı uygulanacaktır.

          Bu düzenlemeye paralel olarak mahkemelerce verilen kararlarda, para cezasına hükmedilmekle birlikte bu cezaya gecikme zammı uygulanacağına ilişkin hükme yer verilmemesi halinde bu cezalara ve diğer ceza mahiyetindeki amme alacaklarına gecikme zammı uygulanmaması gerekmektedir. Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı cezalarına ise maddede belirtilen oranda gecikme zammı uygulanmasına devam edilecek iken 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 352. maddesinde düzenlenen Usulsüzlük ve 353. maddesinde düzenlenen Özel Usulsüzlük cezalarına gecikme zammının tatbik edilmesi mümkün değildir.

6 Ocak 2015 Salı

VERİLEN SİPARİŞ AVANSLARINA KARŞILIK AYRILABİLİR Mİ?


Verilen Sipariş Avansları 1 sıra no' lu muhasebe sistemi uygulama genel tebliğinde, 159 nolu hesapta gösterilmiş olup, yurt içinden ya da yurt dışından satın alınmak üzere siparişe bağlanan stoklarla ilgili olarak yapılan avans ödemelerinin izlendiği hesap olup; hesabın işleyişi yapılan ödemelerin bu hesaba borç kaydedilmesi, malın teslimi üzerine ise bu hesaba  alacak kaydedilmesi suretiyle gerçekleşir.  

Verilen bir sipariş avansının karşılığının alınamaması halinde 159 nolu hesabın borç kaydedilmiş olan tutarının gider olarak yazılıp yazılamayacağı noktasında bazı tereddütler oluşmaktadır. Bu konuda her ne kadar vergi idaresi görüşünü verdiği muktezalarda açıkça belirtmişse de yargı cephesinden farklı kararlar gelmektedir. 

Vergi sistemimize göre ticari kazancın tahakkuk esası temeline dayanması, yani gelirin tahakkuk anında tutar ve miktar itibariyle kesinleşmesi anlamına gelmektedir. Yani vergileme vergiyi doğuran olay tahakkuk aşamasında meydana gelmektedir. Bu ise tahakkukla vergilenmesi sağlanan gelirin sahibinin tasarrufuna girmemesi halinde vergilemenin gerçek mahiyetinden uzaklaşması sonucunu doğurmaktadır. Vergi sistemimiz bu sorunu ortadan kaldırmak adına  Vergi Usul Kanunu'nun "Alacaklarda ve Sermayede Amortisman" başlıklı bölümünde düzenlenmiştir. Bahse konu bölümde Şüpheli Alacaklar" ve "Değersiz Alacaklar" düzenlemeleri bulunmaktadır. 

VUK'un 323.maddesi şu şekildedir:  

"Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ile ilgili olmak şartıyla; 
1- Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar, 
2- Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar, şüpheli alacak sayılır.  

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. 

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. 
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir." 

Denilmektedir.


Bu maddenin gerekçesinde ise kanun koyucu öncelikle hasılat kaydının yapılmasını, sonrada şüpheli hale gelmesiyle karşılık ayrılmasını alacağın ticari ve zırai kazancın elde edilmesi ve/veya idamesi arasında ilyet bağı aramaktadır.

Konuya ilişkin olarak şu açıklama yapılmıştır: 143 seri nolu VUK Genel tebliğinde“Diğer yandan, maddenin birinci fıkrasının 2 ve 4 üncü bend hükümleri kaldırılmak ve 3. bend hükmü değiştirilmek suretiyle karşılık ayırma imkanı sadece dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlusu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra masrafına değmeyecek derecedeki küçük alacaklara inhisar ettirilmiştir.”  

Şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılmasında alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması yani daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş olması gerektiğidir.   

Verilen avansların ticari ve zirai kazançların elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olup olmadığı, yani karşılık ayrılıp ayrılamayacağı hususunda Daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmediği için karşılık ayırmak suretiyle zarar yazılamayacağını düşünmekteyiz. 

                Konu ile ilgili olarak Gelir idaresi farklı vergi dairesi başkanlıklarınca verilen muhtelif özelgelerde ((11/04/2014- 880 İst. VDBşk,  23/08/2011 183 Bursa VD Bşk.) kısaca şüpheli alacağın karşılık ayrılarak zarar yazılabilmesi için kârın oluşumunu etkilemiş, yani daha önce tahakkuk esasına göre hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş olması gerektiği belirtilmektedir.

Yargı da ise bu konuda farklı kararlar görülmekle birlikte (Danıştay 4.Dairesi, E.2004/101, K.2005/503, K.Tarihi:29/03/2005----- Danıştay 4.Dairesi, E.2004/255, K.2004/1580, K.Tarihi: 29/06/2004) daha çok verilen avanslar için şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında yasal isabetsizlik bulunmadığı şeklindedir.  (Danıştay 4.Dairesi, E.2006/2484, K.2006/2047, K.Tarihi: 31/10/2006----Danıştay 4.Dairesi, E. 1997/19, K.1998/1256,K.Tarihi:30/03/1998)

Konu ile ilgili değerlendirmemiz şu şekildedir. 

Kanunun açık hükmü dikkate alındığında 159 Verilen avanslar hesabının borç kaydı yapılmak suretiyle verilen bir sipariş avansının karşılığı olan mal ve hizmetin alınamaması halinde avansın karşılık ayrılmak suretiyle zarar yazılmasının söz konusu olamayacağını düşünmekteyiz.

 

İNDİRMLİ ORANA TABİ İŞLEMLERDEN KAYNAKLANAN İADE SINIRI DEĞİŞTİ:


30.12.2014 tarih ve 29221 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seriğ No:2) ile indirmli orana tabi işlemlerden kaynaklanan iade sınırı değiştirilmiştir.
 26/04/2014 tarih ve 28983 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin “İndirimli Orana Tabi İşlemlerde İade Uygulaması” başlıklı (III/B-3) bölümünün birinci paragrafından sonra gelmek üzere aşağıdaki paragraflar eklenmiştir.

“2006/10379 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile indirimli vergi oranına tabi teslim ve hizmetlerde iade uygulaması ile ilgili sınır, 2006 yılında gerçekleşecek işlemler için geçerli olmak üzere 10.000 TL olarak belirlenmiş, 2007 ve izleyen yıllarda ise bu sınırın Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanacağı, bu şekilde yapılacak hesaplamada 50 TL ve daha düşük tutarların dikkate alınmayacağı, 50 TL'den fazla olan tutarların ise 100 TL’nin en yakın katına yükseltileceği belirtilmiştir.
Bu kapsamda yapılan hesaplamaya göre, indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV tutarının iade konusu yapılamayacak kısmıyla ilgili sınır; 2006 yılı için 10.000 TL, 2007 yılı için 10.800 TL, 2008 yılı için 11.600 TL, 2009 yılı için 13.000 TL, 2010 yılı için 13.300 TL, 2011 yılı için 14.300 TL, 2012 yılı için 15.800 TL, 2013 yılı için 17.000 TL, 2014 yılı için 17.700 TL, 2015 yılı için 19.500 TL olarak belirlenmiştir.”
Öte yandan yayımlanan tebliğ ile KDV Genel Uygulama Tebliğinin “Yılı İçinde Mahsup Edilemeyen Vergilerin İadesi” başlıklı (III/B-3.3.) bölümünün dördüncü paragrafındaki parantez içi “(2006 yılı için 10.000 TL, 2007 yılı için 10.800 TL, 2008 yılı için 11.600 TL, 2009 yılı için 13.000 TL, 2010 yılı için 13.300 TL, 2011 yılı için 14.300 TL, 2012 yılı için 15.800 TL, 2013 yılı için 17.000 TL ve 2014 yılı için 17.700 TL’yi)” ibaresi ise Tebliğ metninden çıkarılmıştır.
Buna göre; 2013-2015 yıllarına ilişkin olarak indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV tutarının iade konusu yapılamayacak kısmıyla ilgili sınırlar aşağıdaki tabloda yer almaktadır:
 

İADE HADDİNİN UYGULANDIĞI YIL
BELİRLENEN İADE HADDİ TUTARI
2013
17.000,00 TL
2014
17.700,00 TL
2015
19.500,00 TL

 

Bu tutarın üzerinde hesaplanan yüklenilen KDV tutarlarından bu hadlerin düşülmesi sonrasında kalan yüklenim farkının iadeye konu olacağı ruşen varestedir.

 

VERGİ USUL KANUNU’NDA YER ALAN MAKTU HADLER ARTTIRILDI


 
213 sayılı Vergi Usul Kanununun Mükerrer 414 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, Bu Kanunda yer alan maktu hadler ile asgari ve azami miktarları belirtilmiş olan para ile ödenecek ceza miktarları, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak bu Kanun uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır. Bu şekilde hesaplanan maktu had ve miktarların yüzde 5 ini aşmayan kesirler dikkate alınmaz. Bakanlar Kurulu, bu suretle tespit edilen had ve miktarları yarısına kadar artırmaya veya indirmeye, nispi hadleri ise iki katına kadar artırmaya veya yarısına kadar indirmeye veya tekrar kanuni seviyesine getirmeye yetkilidir. hükmü yer almaktadır.
 

Bu hüküm göz önüne alınarak, Vergi Usul Kanununun 104, Mükerrer 115, 153/A, 177, 232, 252, 313, 343, 352 (Kanuna Bağlı Cetvel), 353, 355 ve Mükerrer 355 inci maddelerinde yer alıp 2014 yılında uygulanan tutarların ve hadlerin, 2014 yılı için %10,11 (on virgül on bir) olarak tespit edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirlenen ve 1/1/2015 tarihinden itibaren uygulanacak olan tutarlar ve hadler 30.12.2014 tarihli ve 29221 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 442 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği uyarınca arttırılmıştır. Buna göre ;

 

MADDE NO – KONUSU
2015 Yılında
 Uygulanacak  Tutar (TL)
 
MADDE 104-
İlanın şekli
 
 
1- İlanın vergi dairesinde yapılması
 
1.900
 
 
3- İlanın;
   - Vergi dairesinin bulunduğu yerde yayımlanan bir veya daha fazla
     gazetede yapılması
   - Türkiye genelinde yayımlanan gazetelerden birinde ayrıca
     yapılması
 
1.900-190.000
  
190.000 ve üzeri
MÜKERRER
MADDE 115-
 
Tahakkuktan vazgeçme
 
23
MADDE 153/A-
Teminat tutarı
84.000
MADDE 177-
Bilanço hesabı esasına göre defter tutma hadleri
 
 
1- Yıllık;
  - Alış tutarı
  - Satış tutarı
 
 
160.000
220.000
 
 
2- Yıllık gayrisafi iş hasılatı
 
88.000
 
 
3- İş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı
160.000
MADDE 232-
Fatura kullanma mecburiyeti
880
MADDE 252-
Muhtarların karne tasdikinde aldığı harç
2,30
MADDE 313-
Doğrudan gider yazılacak demirbaş ve peştemallıklar
880
MADDE 343-
En az ceza haddi
 
 
  - Damga vergisinde
  - Diğer vergilerde
                              10,60
 20
MADDE 352- 
 
Usulsüzlük dereceleri ve cezaları
(Kanuna bağlı cetvel)
 
 
 
I inci derece usulsüzlükler
 
1- Sermaye şirketleri
 
 
                                
    120
 
 
2- Sermaye şirketi dışında kalan birinci sınıf tüccarlar ve serbest
     meslek erbabı                                                                          
 
77
 
3 - İkinci sınıf tüccarlar
 
39
 
4- Yukarıdakiler dışında kalıp beyanname usulüyle gelir vergisine tabi
     olanlar   
                                                                                           
18
 
5- Kazancı basit usulde tespit edilenler                                               
 
10,60
 
6- Gelir vergisinden muaf esnaf     
                                                      
4,80
 
II nci derece usulsüzlükler                                   
 
1- Sermaye şirketleri
 
 
 
66
 
2- Sermaye şirketi dışında kalan birinci sınıf tüccarlar ve serbest
    meslek erbabı
 
39
 
3 - İkinci sınıf tüccarlar                                                                          
 
18
 
4- Yukarıdakiler dışında kalıp beyanname usulüyle gelir vergisine tabi
     olanlar     
                                                                                     
10,60
 
5- Kazancı basit usulde tespit edilenler
                                               
4,80
 
 
 
6- Gelir vergisinden muaf esnaf                                                           
 
2,60
MADDE NO – KONUSU
2015 Yılında
Uygulanacak Tutar (TL)
 
MADDE 353-
Fatura ve benzeri evrak verilmemesi ve alınmaması ile diğer
şekil ve usul hükümlerine uyulmaması
 
 
1- Fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu,  serbest meslek
    makbuzu verilmemesi, alınmaması
 - Bir takvim yılı içinde her bir belge nevine ilişkin olarak kesilecek
    toplam ceza
 
                                                         200
                    106.000
 
2- Perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihaz fişi,   giriş ve yolcu
    taşıma bileti, sevk irsaliyesi, taşıma  irsaliyesi, yolcu listesi, günlük
    müşteri listesi ile Maliye Bakanlığınca düzenleme zorunluluğu
    getirilen belgelerin düzenlenmemesi,  kullanılmaması veya
    bulundurulmaması
 
 - Her bir belge nev’ine ilişkin olarak her bir tespit için  toplam ceza
 
 - Her bir belge nev’ine ilişkin bir takvim yılı içinde kesilecek toplam
   ceza
 
                                          200 
                                         
 
 
 
 
                                   10.600
 
          106.000
 
 
4- Maliye Bakanlığınca tutulma ve günü gününe kayıt edilme
    mecburiyeti getirilen defterlerin; bulundurulmaması, günü gününe
    kayıt yapılmaması, yetkililere ibraz edilmemesi ile levha
    bulundurma ve asma mecburiyetine uyulmaması
 
200
 
6- Belirlenen muhasebe standartlarına, tek düzen  hesap planına ve
    mali tablolara ilişkin usul ve esaslar ile muhasebeye yönelik 
    bilgisayar programlarının üretilmesine ilişkin kural ve standartlara
    uymayanlara
 
                    4.800
 
7- Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel  kişilerce yapılacak
    işlemlerde kullanılma zorunluluğu getirilen vergi numarasını  
    kullanmaksızın işlem yapanlara
 
250
 
8- Belge basımı ile ilgili bildirim görevini tamamen veya kısmen yerine
    getirmeyen matbaa işletmecilerine
 
-   Bu bent uyarınca bir takvim yılı içinde kesilecek toplam özel   
    usulsüzlük cezası
   
 
770
 
 
150.000
 
9- 4358 sayılı Kanun uyarınca vergi kimlik numarası kullanma
    zorunluluğu getirilen kuruluşlardan yaptıkları işlemlere ilişkin
    bildirimleri, belirlenen standartlarda ve zamanda yerine
    getirmeyenlere
 
                      1.060
 
10-127 nci maddenin (d) bendi uyarınca Maliye Bakanlığının özel
    işaretli görevlisinin ikazına rağmen durmayan aracın sahibi
    adına
 
                       770
MADDE 355-
b) Damga Vergisinde
 
 
- Her bir kağıt için kesilecek özel usulsüzlük cezası
1,70
MÜKERRER MADDE 355- 
Bilgi vermekten çekinenler ile 256, 257 ve mükerrer 257 nci 
madde hükmüne uymayanlar için ceza
 
 
 
1-Birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabı hakkında
 
                                       1.300
 
 
2-İkinci sınıf tüccarlar, defter tutan çiftçiler ile kazancı basit usulde
    tespit edilenler hakkında
 
660
 
 
3-Yukarıdaki bentlerde yazılı bulunanlar dışında kalanlar hakkında
330
 
 
    Tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etme zorunluluğuna uymayanlara bir takvim yılı içinde kesilecek toplam özel usulsüzlük cezası
 1.060.000

 

TL olmuştur.